YenidenBiz Tavsiyeleri

Bu minik kitap, bilgeliklerle dolu bir kitap. Kitap; hepimizin bildiği fakat uygulamada zaman zaman zorluk yaşadığımız  bazı “hayat anlaşmalarını” konu ediyor.
Anlaşmalar:
1) Kullandığınız sözcükleri özenle seçin.
2) Hiçbir şeyi kişisel algılamayın.
3) Varsayımda bulunmayın.
4) Daima yapabildiğinizin en iyisini yapın.

Bu anlaşmaları anlayıp, sindirip ve disiplinle hayata geçirdiğinizde, kendiniz ve başkalarıyla ilgili yepyeni, dönüştürücü bir bakış açısına hazır olun.

“Yaşamak insanların en büyük korkusu. Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır. Gerçekte kim olduğumuzu ifade ederek yaşayabilme riskini almaktan korkuyoruz. Sadece kendimiz olarak yaşamaktan korkuyoruz. Hayatımızı, başka insanların taleplerini, beklentilerini karşılamaya çalışarak yaşamayı öğrendik. Çünkü kabul edilmemekten, başkası için yeterince iyi olamamaktan korkuyoruz.”

Montaigne, “Denemeler” kitabını 20 yılda yazmıştır. Montaigne, 1572-1591 yılları arasında yazdığı bu kitapta, hayatın tüm gerçeklerine büyük bir samimiyetle yaklaştığı için, kitap hala güncelliğini korumaktadır.

“Düşünce derinliği, bilgi zenginliği, anlama gücü ne kadar büyük olursa olsun, Montaigne’ye ne bilgin denebilir, ne de filozof. Kendisinin de hiç istediği yok zaten öyle denilmesini. Eğitmek, öğretmek, sorunları çözmek, yol göstermek değil, olsa olsa uyarmak onun istediği: Ona göre kimse kimseyi değil, herkes kendisini adam eder, etmelidir. Adam olmaksa, kendini bilmekle başlar zaten onun için ve kendi gözüyle dünyadan görebildiği kadarını insanlara duyurur.
Montaigne’in bahçesinden her geçişte, insan çok değişik demetler yapabilir. (Sabahattin Eyüboğlu/Kitabın Çevirmeni)”

Türkiye’nin ilk yaşam koçlarından olan Dost, “Yaşam, yetenek ve lütuflarımızın bir kutlaması olarak yaşanmalı” der.
Gerçekten de bu kitapta, yaşamınızı kutlamaya çevirmenize destek olacak “101 cesur soru” yer alıyor. Ancak kitap; cesur sorular, cesur cevaplarını bulduğunda, tam anlamıyla üzerine düşeni yapmış oluyor.
Kendinizi daha iyi anlamak, kendinizi tam anlamıyla gerçekleştirmek ve kendiniz olmanın keyfini çıkartmak için, sorularla karşılaşmaya hazır mısınız?

(Not: Minik bir uyarı yapalım. Her soruya cevap vermek sizin için çok keyifli olmayabilir. Böyle zamanlarda da, içinizde uyanan duyguları fark etmeye, kendinizi anlamaya çalışın. Soruları cevaplandırırken, kendinize azami şefkati göstermeniz, kendinizi olumlu-olumsuz özelliklerinizle samimi bir şekilde değerlendirmeniz gelişim ve değişiminiz için önemlidir.)

“Yaşamınıza bir anlam verin. Gurur duyacağınız bir yaşam yaratın. Gurur duyacağınız bir yaşam yaratmak demek, hiç başarısızlık tatmamak, hiç hata yapmamak demek değil. Benim için gurur duyacağım bir yaşam yaratmak demek, “Bu öğleden sonra ölsem pişmanlık duymam” cümlesini içten söyleyebilmek demek. Gurur duyacağımız bir yaşam yaratmak demek, yokluğa değil de, var olana odaklanmak demek. Gurur duyacağımız bir yaşam yaratmak demek, düşmeyi göze alarak ayağa kalkmak demek. Başkalarını suçlamamak, yüzde yüz sorumluluğu almak demek. Ve biz, ancak bu şekilde gerçekten kendimizin ifadesi olan bir yaşam yaratabiliriz.”

“Ben sanatçı değilim.” diyerek bu kitabı lütfen es geçmeyin. Julia Cameron hepimizin birer sanatçı olduğumuzu söylüyor. Hepimizin kendi yaşamlarımızın sanatçıları olduğunu, yaşam tarzımızı kendimizin yarattığını belirtiyor. Hayatımızı bir sanatçı özeniyle; daha yaratıcı, daha üretken hale getirmemiz için, Cameron bizlere keyifli bir yöntem sunuyor. 12 hafta süren bu yaratıcılık programı, yaratıcı yönlerimizi ortaya çıkarmamızda bize destek oluyor.

Programda Güven, Kimlik, Güç, Bütünlük, Olasılık, Bereket, İlişki Kurma, Şefkat, Nefsi Koruma, Özerklik duyularını yeniden kazanmak ve Bir İnanç Hissi Geliştirmek gibi konular hafta hafta işleniyor.

Bu süreç interaktif bir süreç: Sabah sayfalarını yazmak, önerilen egzersizleri uygulamak, sizlere de bu dönemde hayatınızla ilgili hoş sürprizler yaşatacak.

“Yaşamımızın herhangi bir alanında tıkanıklık yaşıyorsak bu, böyle kendimizi daha güvende hissettiğimiz içindir…Yaratıcılık korkusu çoğunlukla, bilinmeyene duyduğumuz korkudan kaynaklanır.
Yaratıcı tıkanıklığımızdan kurtulma sırasında nazik ve yavaş davranmalıyız. Eski yaraları iyileştirmek istiyoruz, yeni yaralar açmak değil. Yüksek atlama yok, lütfen! Hatalar gereklidir! Tökezlemeler normal. Bunlar bebek adımlarıdır. Gelişme peşindeyiz, kusursuzluk değil.”

Alain de Botton, farklı bakış açısıyla, statü endişesinin kaynaklarını tarihsel boyutuyla inceliyor ve bu endişeden kurtulma yollarını yine kendine özgü üslubuyla bizimle paylaşıyor. Bu paylaşımda; filozofların, sanatçıların, bohemlerin ve mizahçıların da desteğini yanına alıyor. Statü endişesinden bir nebze olsa da sıyrılmak isteyenler için keyifli bir rehber kitap…

“Modern dünyada, geçmişe göre gelirimiz daha fazlaymış gibi görünebilir; ancak modernitenin getirdiği zenginlik yalnızca görüntüdedir. Aslında artık daha fakiriz; çünkü beklentilerimiz fena halde tetiklenmiş, paramızın yettiğiyle elde edebildiklerimiz arasında derin bir uçurum oluşmuştur. Olduğumuzla, “aslında olabileceğimiz” kişi arasında dağlar kadar fark vardır artık.

Beklentilerden vazgeçmek, en az onları yerine getirmek kadar ferahlatıcı bir yoldur. Kişi, bir konuda aslında bir hiç olduğunu kabul ettiği an, yüreğinde tuhaf bir hafiflik ve ferahlık oluşur. Daha genç ya da daha zayıf olmak için kıvranıp durmaktan vazgeçtiğimiz gün, çok rahatlarız, keyfimize diyecek yoktur. (William James)

Mizah, statü endişesinin adını koyma ve onu söze dökme çabasıdır. Bize, dünyada en az bizim kadar kıskanç ve toplumsal alanda yara almış başka insanların da yaşadığını hatırlatır. Mizah, parasal konularda beceriksiz olduğunu düşünerek geceleri uykuları kaçan ve sabahın köründe, türlü kaygılarla uyanan başka dost ruhların da var olduğunu, toplumun bizden talep ettiği ciddi görüntünün altında, derinlerde bir yerde, hepimizin azıcık kafayı yemek üzere olduğunu kanıtlar; en az bizim kadar cefa çeken komşularımıza yardım elini uzatmamız için sağlam bir neden sunar bize.”

Eckhart Tolle, “Ego”nun bize oynadığı oyunları çok farklı yönleriyle inceliyor ve bilinçsizliğin sembolü olarak gördüğü egoyu “Kolektif bir bozukluk, insan zihninin deliliği” olarak tanımlıyor. “Gerçek varlığımızı” yaşayabilmek için egolarımızdan kurtulmamız gerektiğini belirtiyor.  “Acı-beden” kavramını ortaya koyarak, egolarımızı bireysel ve kolektif şekilde nasıl beslediğimizi bize anlatıyor.
Egoyu tanımak, onun oyunlarından kurtulmak ve özvarlığına kavuşmak isteyenlere, Eckhart Tolle’nin bu kitabı, bilgece yol gösterebilir.
(Not: Kitap egoya çok farklı bir şekilde yaklaştığı için, kitabı anlamak, sindirmek zaman alabilir, yavaş yavaş okumanızı tavsiye ederiz. )

“Egodan kurtulmak için gereken tek şey, onun farkında olmaktır, çünkü farkındalık ve ego bir arada var olamaz. Farkındalık, şimdiki anın içinde gizli olan güçtür. Ona aynı zamanda Varlık adını vermemizin nedeni budur. İnsan varlığının nihai amacı ya da diğer bir deyişle sizin var oluş amacınız, o gücü bu dünyaya getirmektir. Sadece Varlık sizi egodan kurtarabilir ve ancak şimdide var olabilirsiniz, geçmişte ya da yarında değil. Sadece Varlık içinizdeki geçmişi silerek sizi bilinç durumuna taşıyabilir.“

“Bu evrendeki yaşam saçmalamıştır” diyerek bize  kendi “Özgür Yaşam Kılavuzu” nu sunan İngiliz yazar Tom Hodgkinson, zaten sahip olduğumuz özgürlüğe sahip çıkmamız için bizi yüreklendiriyor. Hayatımızın komutasını ele almamız, kendi yaşam modelini yaratmamız konusunda Hodgkinson bize hoş öneriler sunuyor. Önerilerinin bir kısmını, Türkiye koşullarına ve dünya görüşünüze uymadığı için anlamlı bulmayabilirsiniz ancak hayatınızda daha fazla özgürleşmenizi sağlayacak birkaç değişikliği yapmanız bile, ruhunuza iyi gelecektir.
Aşağıdaki konu başlıkları ilginizi çekiyorsa, beklemeyin, harekete geçin, kitabı alın ve kendi özgürlük manifestonuzu yazmaya başlayın!

• Endişe ve korkuları silip atın, kaygısız yaşayın.
• Can sıkıntısı zincirlerini kırın.
• Kendinizi kent dışına atın.
• Borçtan sakının.
• Tüketici tutkusunun tutsaklığından kaçın.
• Yalnızlıktan kurtulun.
• Makinelere bağımlı kalmayın, ellerinizi kullanın.
• Sızlanmayı bırakın, neşeli olun.
• Anti-nükleer aile olun.
• Emekliliğiniz için endişelenmeyi bırakın ve yaşamaya bakın.
• Süpermarketlerden uzak durun.
• Çirkinlikler dönemi kapansın. Yaşasın güzellikler, kaliteli ürünler ve kardeşlik

“Bu kitap, iyi yaşamakla ilgili olup, temelinde basit bir gerçeğe dayanır: Özgürlüğü yakalayınca yaşam daha kolay, daha ucuz ve çok daha eğlenceli bir hale gelir. Amacım, zihinlerimizi döven mengenelerden kurtulup, özgürlüğe ulaşmanın yolunu göstermektir- kişinin, kendince bir yaşam yaratabileceği özgürlüğü kazanmasının yolunu.“

Zelinski’nin “İşkolikler, işsizler ve emekliler için” bir rehber niteliğinde hazırladığı kitap, okuması eğlenceli ve hayatta gerçekten yapmak istedikleriniz konusunda sizi harekete geçirici nitelikte.

Kitabın arka kapağından: Çalışma(ma)nın Keyfi, çok çalışıp hep meşgul olanlara, yani işkoliklere nasıl daha verimli ve mutlu çalışacakları, işsizlere ve emeklilere hayattan nasıl daha çok zevk alacakları konularında ipuçları veren faydalı bir rehber.

Yazar Zelinski kitabında, çalışırken veya çalışmazken yaşam kalitesini artırmanın yollarını kendi tecrübelerine, yıllardır dinlediği hikayelere ve okuyucularından gelen yüzlerce mektuba dayanarak anlatıyor ve mesajını alıştırmalar, karikatürler ve özlü sözlerle okuyucuya aktarıyor. Bu kitap size;

• Daha verimli ve keyifli çalışma
• Tutkularınızı keşfetme ve onların peşinden gitme
• Beden ve ruh sağlığınızı iyileştirecek hobilere sahip olma
• Maddi özgürlüğe kavuşma konularında yol göstermeyi amaçlıyor.

Stephen Covey, hayatının sorumluluğunu almaya niyetlenmiş, “içten dışa” değişmeye hazır bireylere, bu düşünce tarzına uygun 7 önemli alışkanlık öneriyor. Bu alışkanları sürekli kılabilmek için de, okuyuculara çeşitli metodlar sunuyor. Alışkanlıklar:

1- Proaktif ol.
2- Sonunu düşünerek işe başla.
3- Önemli işlere öncelik ver.
4- Kazan/kazan diye düşün.
5- Önce anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya.
6- Sinerji yarat.
7- Kendini dengeli biçimde yenile.(Fiziksel/Ruhsal/Zihinsel/Duygusal)

““İçten dışa”, işe ilk önce kendinizle, daha da köklü bir biçimde, en iç kısmınızla-kendi paradigmalarınız, karakteriniz ve dürtülerinizle-başlamanız anlamına gelir.
“İçten dışa” yaklaşımı, genel zaferlerden önce özel zaferlerin geldiğini; kendi kendimize söz verip tutmamızın, başkalarına söz verip tutmamızdan önce geldiğini söyler. Kişiliği, karakterin önüne almanın, kendimizi geliştirmeden başkalarıyla olan ilişkilerimizi geliştirmeye çalışmanın boşuna olduğunu açıklar.
“İçten Dışa” bir süreçtir. İnsanın gelişmesini ve ilerlemesini denetleyen doğal yasalara dayalı bir sürekli yenilenme sürecidir. Sizi sorumlu bağımsızlığın ve etkili karşılıklı bağımlılığın daha üst derecelerine götürecek, yükselen bir büyüme sarmalıdır.“

(Not: Bu kitabı okuduktan sonra, Stephen Covey’in 8. Alışkanlık kitabını okumanızı öneririz.)

Gerçek hayat hikayelerinin anlatıldığı kitaplar, en büyük kişisel gelişim kitaplarımızdan olabilir. Buğday Derneği’nun kurucusu Victor Ananias’ın hikayesinin anlatıldığı bu kitapta; kendini doğaya, ekolojik yaşama adamış güzel bir insanın hayatta neler başardığını, neleri dönüştürdüğünü hayranlıkla okuyabilirsiniz.

“…Hayatta olanlar karşısında kendinizi sık sık çaresiz, güçsüz ve umutsuz hissediyorsunuz. Ya da canınızı acıtan, çaresiz hissettiren bir olayla karşılaştığınızda, yalnızlık hissediyorsunuz. Ben bunları yazarken kendimden yola çıkıyorum, sıkça kendimi düşürdüğüm durumlardan…
Aile, tatil, içki, TV, bir sigara…Herhangi bir uyuşturucu giriyor devreye bu noktada ve zihin rahatlıyor, ta ki bir sonraki yeni debdebesi başlayana dek. Doğanın, başkalarının, hatta zihnimizin değil, bu bizim kısırdöngümüz.
Bu durumda ne yapılabilir? Ben ne yapıyorum? Zihnimin bir yerinden bu oyunlara girdiğini fark ettiğim anda, ona gülümsüyorum. “Seni seni” diyorum içimden yaramazın birini paylar gibi ve şımartmamak için hemen gerçek bir meşgaleye yöneltiyorum kendimi o anda, koşullar neye izin verirse…gerçek ve inanç ile yapılan bir iş ise, faydalı tohumlar veriyor zihnimde, bedenimde, ruhumda, çevremde yeşerecek…

…Kendini gerçekten iyi hissetmenin, sağlıklı olmanın, iletişim kurmanın, gelişmenin, topluma faydalı olmanın ve birçok aradığımız meziyetin en etkin aracı hizmet etmek.

…Ne zaman kısa vadeli, kendi aklımla sınırlı hesap kitap yapsam, garantiye almaya çalışsam kazanmayı, başarılı olmayı ve kaybetmemeyi, işte o zaman en fazla kan kaybına uğruyorum yolumda yürürken. Oysa, ne zaman hizmet aşkım dorukta olsa, teslimiyet, birliğin farkındalığı duygum güçlü bir şekilde motive oluyor olsa, akıl edemeyeceğim boyutta ve güzellikte sonuçlarla ödüllendiğimi hissediyorum!”